banner137
banner12
Bulgaristan’da sıra dışı bir dönem yaşanıyor. Şubat ayının başından itibaren Bulgaristan’ın toplam 28 şehrinin 24’ünde başlayan elektrik zamlarını protesto gösterileri, Sofya, Filibe ve Varna gibi en büyük üç şehirde istikrarlı bir şekilde sürdürüldü. En son geçtiğimiz pazar günü yüzbinlerce insan yine meydanlara indi. Bulgaristan’daki gösterilerde iki husus dikkat çekiyor: Birincisi, 1989’da komünizmi yıkmak için meydanlara dökülen halk, 23 yıldır ilk defa böylesine büyük ölçekte bir siyasi gösteri yapıyor. Aslında bu durum Perşembe’nin gelişinin Çarşamba’dan belli olduğu sözünün yansımasından başka bir şey değildi. Geçen yıl benzin fiyatlarını cılız bir sesle protesto eden Bulgarlar, yaklaşık 300 leva asgari ücretle hayatlarını idame ettirmekte zorluk yaşıyorlardı. Bu sefer de aşırı elektrik zamları gelince halk tam anlamıyla isyan etti. Ne var ki, Bulgaristan’daki gösterilerin zamlara karşı değil; ülkenin kaderi haline gelen yoksulluğa karşı olduğunu belirtmek gerekir. Zira hükümet istifa ettikten sonra bile gösterilerin devam etmesi, kötü durumdan bütün siyasi partilerin sorumlu tutulması ve mafya/organize suç örgütlerine tepki ile yolsuzluğun had safhaya ulaşması bu kapsamda önemlidir. İkinci husus ise, Borisov’un istifa ederken yaptığı açıklamalarda göze çarpan ifadeler: “Polisin halka karşı şiddet kullandığı bir ülkenin başbakanı olmak istemiyorum” ve “Asfaltını benim döşediğim yollarda kan görmek istemiyorum.” Borisov konuyu bilmeyenlerde “Vay be! Ne konuşmuş ama…” izlenimi uyandırsa da amacı GERB’in eriyip giden oylarını “sabit” tutmaktan başka bir şey değildi -ki, bunu da kısmen başarmış görülüyor. Özetle Bulgaristan erken seçime giderken; meydanlarda göstericiler halen daha eylemlerini sürdürüyorlar, anayasayı yakıp cumhurbaşkanlarını yuhalıyorlar. Bulgarların isteği, ekonomik ve siyasi açıdan radikal değişimden başka bir şey değil. Tabi, miting meydanlarında aşırı milliyetçilerin Türkleri hedef alan provokasyon girişimlerini saymazsak… Bulgaristan’da yaşananlar sıradan hadiseler değil. İşte bölgedeki baharımsı hava tam da burada ortaya çıkıyor. Ülke içinde Bulgarlar kendi krizlerini yaşıyor olabilirler ama komşu ülkeleri Yunanistan ve Makedonya’daki gelişmeleri de göz ardı etmemek gerekir. Malum, Yunan halkı son üç yıldır ekonomik kriz dolayısıyla meydanlardan evlerine girmiyor. Bu sürede yaşanan olaylar ajansların “Dış Haberler” bölümünün vazgeçilmez öğesi oldu. Öte yandan, Makedonya’da iki aydır devam eden kriz, ülkedeki siyasi sistemin tıkanmasına neden oldu. İki ay önce bütçe görüşmelerinde muhalefetteki Sosyal Demokrat bloğun (SDSM) huzursuzluk yaratması nedeniyle parlamentodan dışarı çıkarılmalarıyla başlayan süreç, SDSM lideri Zrvenkovski’nin kısa bir süre sonra yapılacak olan yerel seçimleri boykot kararıyla tırmandı. Şubat ayında siyasi belirsizlik farklı bir hal alarak, bu kez de Parlamento seçimlerinin yenilenmesi yönüne çevrildi. Bulgaristan ve Yunanistan’dakine nazaran Makedonya’daki protesto daha cılız olsa da göz ardı edilemeyecek nitelikte. Makedonya’da dikkat çeken nokta, politik halk eylemlerinin son tahlilde etnik bir krize dönüşme riski taşıması. Bu husus Makedonya’nın yumuşak karnı olagelmiştir. Yunanistan’da ise böyle bir risk yok, çünkü Yunanistan’ın kriz öncesinde de hep bir “Türk azınlık” sorunu olmuştu. Bulgaristan’da ise, Türklerin çoğunluğa karşı “abartılı hoşgörüsü” ve protestoların asıl amacı düşünüldüğünde, olası bir riskin minimum düzeyde olduğunu söylemek mümkündür. Ancak yine de ihtiyatlı olmak gerekir. Hal böyleyken; Makedonya’daki krizin etnik krize doğru gidişatı, bünyesinde bulunan Arnavut azınlık nedeniyle Tiran ve Priştina’nın sert tepkisiyle karşılaşabilir. Bu da bölgesel tansiyonun iyice yükselmesine yol açabilir. Bununla birlikte, etnik açıdan olmasa bile ekonomik bakımdan da Makedonya, Bulgaristan ve Yunanistan’da yaşanan protestoların Arnavutluk ve Kosova’ya sıçrama ihtimali bulunuyor. Arnavutluk’un 2011 yılında yaşadığı benzeri/paralel olaylar düşünüldüğünde, bunun yabana atılır bir seçenek olmadığı anlaşılıyor. Bağımsızlığının 5 yılını kutlayan Kosova’nın mali durumu ise içler acısı. Özetle, Balkanlar’da yaşanan halk hareketleri ister istemez bize Ortadoğu’da son birkaç yıldır yaşanan “Arap Baharı” olaylarını andırdı. Ancak, “bahar” kavramını kullanmak için Ortadoğu’daki şartlar, Balkanlar’da yok. İki coğrafyadaki halkların başına bela olan aktörlerle, konular ve kimlerin buna yol açtığı hususları farklılık arz ediyor. Balkanlar’daki hükümet değişikliklerinin en çok kime yarayacağı iyi analiz edilmelidir. AB’nin Akdeniz ve Balkanlar’daki üyelerinin ekonomik durumu nedeniyle kan kaybettiği realitesine, Bulgaristan’daki gösterilerin arkasında Rus finansı olduğu iddiası eklendiğinde, Arap Baharı’nda en çok kaybeden aktörün Balkanlar’da rövanş almak isteyip istemediği sorusu ortaya çıkmaktadır. Son bir not daha: Rus petrolünü konu alan Burgaz-Dedeağaç Boru Hattı’nı geçen yıl iptal eden de Borisov’un hükümetiydi.
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
elis mustafa 10 yıl önce

okadar zorki bulgaristanda yasamak ozelikle genclerimis issizlik parasizlik allah yardimcimiz olsun ne diyeli :(